Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi

Çocuğun ruhsal ve bedensel varlığını korumak anne babaların en temel sorumluluğudur. Çocuğu korumaya yönelik bu sorumluluk duygusu da her ebeveynde içgüdüsel olarak bulunmaktadır. Bundan dolayı Aileler doğumundan itibaren çocuğu fiziksel ve duygusal açıdan korumak için birçok tedbirler alır ve onu her türlü zarar vericiden uzak tutmaya çalışırlar. Ancak belli bir zaman sonra ailenin aldığı tedbirler yetersiz kalır. Özellikle çocuğun sosyalleşmeye başlamasıyla birlikte anne babanın her an çocuğun yanında bulunması mümkün olmaz. İşte bu yalnız kaldığı dönemde çocuğu koruyan mekanizma, iç dünyasındaki mahremiyet algısıdır. Mahremiyet algısı doğru bir şekilde yapılandığında tıpkı bir alarm sistemi gibi çalışarak çocuğun tehlike anında zarar verici ortamdan uzaklaşmasını sağlar. Mahremiyet algısının doğru biçimde yapılanması da çocuğun erken dönemlerinden itibaren mahremiyet eğitimi alıyor olmasına bağlıdır.

Mahremiyet eğitimi çocuğu hem fiziksel hem de duygusal zarardan koruyan bir eğitimdir. Bu nedenle ebeveynlerin vermekle yükümlü olduğu en temel eğitim mahremiyet eğitimidir. Mahremiyet eğitiminin en belirgin özelliği ise çocuğun erken dönemden itibaren kendi kişilik sınırlarını tanımasıdır.

Aura olarak da adlandırılan kişilik sınırı üç ayrı bölümü içerir; 1. Fiziksel Aura 2. Zihinsel Aura 3. Duygusal Aura

Bunları inceleyecek olursak;

Fiziksel Aura:

Her insanın fıtratında diğer insanların kendisine hangi mesafeye kadar yaklaşması gerektiğine dair bir sınır algısı vardır. Ebeveyn, fıtri olarak çocuğun iç dünyasında var olan bu yakınlaşma sınırını ihlal ederse çocuğun iç dünyasında mahremiyet hissi oluşmaz. Bu noktada anne babalar çocuğu öperken izin almak, genital bölgesine gerekli durumlar dışında dokunmamak, giyisilerini üçüncü kişilerin bulunduğu ortamlarda değiştirmemek, odasına izinsiz girmemek, fiziksel şiddet uygulamamak gibi koşullara özen göstermek zorundadır. Aksi taktirde fiziksel aura zarara uğrar ve çocuk kendisine kötü niyetle yaklaşıldığında bunu sezgisel olarak anlayamaz, kendini bu ortamdan uzaklaştıramaz.

Zihinsel Aura:

Düşündüğünü söyleme becerisi olan zihinsel aura aynı zamanda kişinin kendini ifade edebilme özgürlüğü olarak da tanımlanabilir. Çocuğun rahatsız olduğu bir durumu ifade edebilmesi zihinsel aurasının zarara uğramamış olması ile mümkündür. Çocuğun düşüncelerine değer vermek ve bir şeyler anlatmak istediğinde uygun koşullar oluşturarak onu dinlemek, zihinsel auranın korunmasını sağlar. Konuşmaları sürekli eleştirilmiş, düşüncelerini ifade etmesi engellenmiş çocuklar, kendilerini rahatsız eden bir durum karşısında sessiz kalır, yardım isteyemez ve kendilerini koruyamazlar.

Duygusal Aura:

Mahremiyet eğitiminin en önemli alanlarından biri de duygusal auradır. Duygusal aura çocuğun kendi duygularını fark etmesi ve kendine ait bu duygularla tercihler yapabilmesidir. Bir başka deyişle duygusal aura çocuğun kendi olabilme gücüne sahip olmasıdır. Duygusal aura ancak çocuğun duygularına önem verilmesi ve ona saygı duyulması şartı ile gelişir.

Eğer çocuğun üzerinde baskı kurularak kendine ait duyguları yaşaması engellenirse, yetişkinin kendisinden yaşamasını istediği duyguları yaşamaya çalışır ve sahte benlik geliştirir.

Yani kendisi gibi olmak yerine kendisinden beklendiği gibi olur. Bu nedenle çocuğun iç dünyasında oluşan duygu ne ise onu yaşamasına izin vermek gerekir. Çocuk herhangi bir nedenle ağlamak istiyorsa ağlamalı, öfkeleniyorsa uygun şekilde bu duygusunu ifade etmesine olanak sağlanmalıdır.

Tüm bu koşullar dikkate alınarak çocuk ile iletişim kurulduğunda mahremiyet eğitiminin özü sağlanmış olur. Mahremiyet eğitimi almış bir çocuk da kendisine yaklaşan tehlikeyi haber veren içsel alarm sistemine sahip, güçlü bir birey olarak sosyal hayatta kendi varlığını korur.

Uzman Psikolog Ayşenur Kaya

Comments are closed